ikincil ruhla pisuar buluşmaları-7

Küçükken Ediz Hun’u bilim adamı sanırdım. Küçüklük dünya dâhil her şeyi farklı düşlemek değil mi zaten? Büyüdüm tabii, belki de Edison, Ediz Hun kadar yakışıklı olamadığı için Edison.

Erkeklerin çocukluğu ne kadar hızlı olursa, orta yaş bunalımları da o denli yıpratıcı oluyor. Çünkü hiçbir erkek yaşayamadıklarını geriye dönüp, çocukluğuna devşirip nefes alamıyor. Özellikle yanında karşı cinsi taşıyan bir adam, fiziksel yaşlılığı daha kolay hissediyor.

Herkes kendi içinde, tüketimin getirdiği dayanılmaz açlığı hissedince ruhen tarikatlaşıyor. En namahrem kavramlarla sevişiyor geceleri, korsan peygamberler yaratıyor ve onları orijinallerinden ayıramıyor.

Ayrılmak, en az kim alacaksa en çok o gidecektir şeklinde tanımladığım, sözümün de efsaneleşmesini istediğim için buralara kadar taşıdığım bir kavram. Robinson’a sormuşlar; “ıssız bir dünyaya düşsen yanına alacağın ilk şey nedir?” Robinson “adayı” demiş. Robinson tarzı erkekliğin sahiplenici maço kişiliği artık aranan kavramlardan. Bunu içinize sıvamanız için Türkiye’de dört basamak olan öğretim törpüsünden geçmeniz yeterli. Yani kalifiye bir kapı kolunun nasıl dört vidası varsa, sizi sistem içine milyon tane prototip olarak yamarlar bu topraklarda.

Babanızın takımı, babanızın faşizmi, babanızın sıkıcı kitaplarıyla dahi anlaşabilmeye başladığınızda korkmalısınız yetiştireceğiniz sera kişiliğin hormonundan. Yani ille de edebiyat dünyasında çalmayana mikrofon uzatılmaz diyorsanız; “ya siz sizsiniz, ya da sissizsiniz.” Uzlaşmayı, fiyat kırmayı öğrenmekle başlıyor gençlik. Neyi, nasıl yaşadığınız önemli değil. Düşlerinizle, düşlerin kartlaşmış haline denilen düşüncelerinizle gide gele bir şekil veriyorsunuz hayatınıza. Örümcek ile ipekböceği arasındaki fark da burada, biri sistemin uşağı, diğeri kendi kurallarının. 14 yaşımda gençliğime başladığımı düşünüyorum. Mahallenin kızlarına tırtıllarını beslemeleri için dut yaprağı toplardım iki öpücüğe, bizim ev sahibinin oğlu bir öpücüğe düşürdü fiyatı. O böceklerinden daha cıvık kızlar da önce bir öpücük diye yapraklarını toplattırıp, sonra da babasının evleri var diye meyvelerinden tattırdılar ona.