ikincil ruhla pisuar buluşmaları-36

Küçüktüm.
Bir kazı-kazan gibi hissederdim kendimi.
Yalnızlık desen, baş edemezdim bütünüyle.
Aşk desen, bağımlıydı değişkenlere.
Ayda bir görebiliyordum O’nu, günde üç paketten binsekizyüz
      izmarit
ediyordu nerden baksanız.
Ciğerlerden bakmayınız mümkünse.
Ayrıldım sonra. Rüyalarımda sık sık rastladığım katile âşık
      olmuştum.
Oturup, beyin nektarı içerdik.

Sarmaşıklar, elektrik direklerini saklardı.
perdeler, olası kardeşlerimi.
bakkal, sigaraları.
O yüzünü saklardı.
Benim kalbimin ise dağdelen tutkuları olmadı hiç.
Ama ben de herkes gibi şehvete adayamadım âşığımın hayalini.

Tanrı bana baksa abdesti bozulurdu. Rüşveti tanıyordum; evlere temizliğe giden annemin benim gülüşüme muhtaçlığında babama aldığı rakıydı. Cebimdeki bozuklukları dilencilere bırakmaya başladım sonra. O derin ve pahalı dileklerim adına, birden fazlasının şıkırdadığı sistem jetonlarından vazgeçmiştim. Aylar geçti, anladım; az vermiştim kaz gelecek yere.

Beynimdeki bozukluklar için dilenenler de oldu. Yüzlerine bile bakmıyordum; hepsi birer “hayal et”ti zaten.

Sonra birkaç akbaba üşüştü başıma. Onlara sorarsanız başka bir gezegenden geliyor, kendilerine akraba diyorlardı. Beyaz bir hücreye kapattılar beni, ah baba ah.

Hücrelerarası, F to F, satranç turnuvasını kazandım orada da.

Kendini kale, fil, at, şah, vezir ve bazen mat zanneden arkadaşlar çokçaydı da, insanları piyon olmaya razı etmek için çok uğraştığımı hatırlıyorum.

Size bizim oralardan bir soru:

–Kurtlu bir elmayı ısırdığınızda göreceğiniz en kötü sahne nedir?

–Yarım bir kurt

değil tabii. Bu yanıtla yarım kurt kazançlısınız. Kurtlu olduğu kesin olarak saptanan bir elmayı ısırdığınızda göreceğiniz en kötü sahne “artık kurtsuz” bir elmadır.

yaa

ya...

(Not: Bizim buralarda en çok sorusu, en az yanıtı olan kazanır.)