ikincil ruhla pisuar buluşmaları-6

I.

Uzundur bekletiyorum sizi. Sırf sizi değil tabii, okuyucuları da. Ama bazen yaşama dair inadınızı unutuveriyorsunuz. Saklandığınız yerden koşup, sobelemek gerekirken bir kanepenin altında uyuyakalıyorsunuz. Sizi kaybettiklerini sanıyorlar, eve gelen araştırmacı polisler buluyor yerinizi.

Sonra da rahatsız oluyorsunuz, ölmediğinize göre bir bahane bulup, onu tüketmek zorunda kalıyorsunuz, sanki bir memurun masa örtüsünün altındaki ev kirasını çalıp, bahis oynamışsınız gibi, komik. Ölümde durum farklı tabii. Mum dibine ışık veriyor sonunda, sonuna kadar yanıyor, bir fitil külü kalıyor ortada, ona da iskelet deniyor.

İntihar düşlüyorum bugünlerde. Sağıma hiç bakamadım da soluma da bakmadan geçiyorum caddeleri. Dün yine bizim mahallenin parkında gitmek düştü aklıma. Ama şekerini yalayıp, içinin çürük çıktığını gören küçük kız, ağlamadan fırlattı elindeki elmayı, ölemedim yine. Ama her şeyi tüketmeden sığınılmalı özkıyıma. “Daha erken” dediğinizde intihar başlamıştır bence.

– bence’lere gerek yok, bu bir röportaj.

Röportaj, doğru. Öyleyse soruları gönderin bana, ben de yanıtlayıp size geri göndereyim. Eğer hatalarımı kollayıp, yaptığım nüans yanlışlarını kullanamamak gibi bir alternatif maliyete katlanabilirseniz. Ayrıca, birbirimize saçmaları sıralamaya başlamışken belirtmek isterim ki fotoğrafımın yayımlanmasını kesinlikle istemiyorum, en namahrem yeridir yüzü insanın. Fazla afişlerseniz üçüncü sınıf gazete kâğıtlarına, yanıma koyacağınız mankenlerin payına düşen spermlerin sakallarımda gezinmesini istemem. Ya da yazmayı yeni öğrenmiş bir çocuğun, evlerine gelen misafirlerin bacaklarına bakmak için suratımı “dolap”a benzetmesini de.

That’s okay for today.

He man?

– tabii

tabii.


II.

bazen dur.

jüriye mastürbasyon yaparcasına savunduğun şeyleri savur.
beynini şehvet kemirirken, bacak aranı örümcek ağlarının istila etmesi neyi doyurur?
öfkeyle yaşamayı öğren.
er ya da geç akrep yavrularının meskeni olacak göz çukurların;
“gözüm gözüm, güzel gözüm” diye mırıldanarak şakalaşacaklar
      içinde,
o saydam yargıçlar eriyince.

bazen dur.
acının huyunu bezen.
bir düş ezberle kendine.
her değerlendirdiğin fırsat bir içimlik satışıdır içinin.
hem düşün;
gördüğü ilk vapura aşkını yamayan yunus, ne yaman bir yunus
      olur
ki, zaten herkesçe bilinir; sözlükte, anadan sonra yar gelir, çokça
      sayfa
geçilmiştir ki, geriye dönüş ne mümkündür...

söylemeli miyim bilmem, ama
bazen durma.
tren hangi hızla yaklaşırsa yaklaşsın, raylarda güle oynaya ağlayan
      çocuğu
–ki o çocuk hayalin bile olsa– kurtarmaya çalış. bunu göze alamamıştı annem benim.
o an birden büyüdüm, kilometrelerce ıradım.
ardımdan dünyanın tüm raylarına adım boyu gözyaşı döktü.

hayali olan çocuğu değil, tren idi çünkü.